Çocuğuna Rehber Olmayı Düstur Edinen Anne veya Baba

Aileler bilhassa anneler çocukları için en gösterilebilir, en anlatılabilir aktiviteleri yapmanın derdine düşmüş durumda; bu  konuda pedogog olarak ne düşünüyorsunuz?

Bir önceki nesilden başlamamız gerekiyor. Yani günümüz aktivite çocuklarının anneanne-babaannelerinden. O dönemin anneleri yaşamın içinde büyütüyordu çocuklarını. Meselâ çamaşır asarken çocukları da mandallarla oynardı.  Merdaneli makinede ıslak çamaşırın diğer taraftan suyu sıkılarak geçişini illüzyon gösterisi gibi izlerdi o çocuklar. Anneleri, bahçeden bana birkaç dal maydanoz kopar da gel, diyebilirdi. Komşular vardı. Annelik yaşamın içindeydi, tıpkı hayatın diğer tüm rolleri gibi. Çocuk hayatın her anına tanıklık ederdi, günümüzdeki kadar steril ortamlar sunulmazdı. Seyirci olmazdı. Aktifti, annesinin ya da babasının, onun için hazırladığı aktivitelere aktivite saatlerine mahkûm kalmazdı. Çocuk kolay kolay “Vay be neler de yapıyor.” şeklinde fenomenleştirilmezdi.  Günümüzdeki gibi annelik; aktivite başlığı altında sistematik müfredatlı bir modül değildi.  Çocuklar şimdiki kadar etiketli değildi. Annelerin babaların çoğu yorgunluktan bitseler de her gün oynamak gerektiğini düşünmüyorlardı. Günümüz aktivite çocuklarının anneleri belki de “Biz öyle olmayacağız” diye ant içtiler ve anneliğe yeni bir format atıldı: “Koşuşan anneler ve proje çocuklar.”

Yaşam evrelerimizde hissettiğimiz eksiklikler, ileriki yaşam evrelerimizi belirliyor, o eksiği tamamlama ihtiyacı duyuyoruz. Hayatlarımız gibi artık çocuklarımızla olan ilişkilerimiz de sade değil. Pırıltılı, renkli yoğun. Yeni annelere, toplumsal bir yükümlülük gibi aktiviteler yüklendi. Uzmanın biri sakın ayağında sallama, derken bir diğeri tam tersini söyledi. Bu da annelerin, en iyi olma adına (ki böyle olmak gerektiğine inandırılma var) kafasını karıştırdı. Bir yandan kendi kendisinden ve çağdaşı annelerden beklediği annelik notunu yükseltme adına doğallıktan uzaklaşmaya başladı. Sürekli gösterme, anlatma derdine düştü.

Modern zamanlarda üstü örtülü olması gerekeni, sana ait, ailene özel olanı gösterme, iletme, bildirme evresine geçildi. Var olman için bunların olması gerektiği düşünülmeye başlandı. Aktivite yapmanın öneminden önce, aktivitenin gösterilmesi etrafta bilinir olması ispatlanması gerekliliği ortaya çıktı.

İyi ebeveyn olma yolunun öncelikle çocuğunla ne kadar ilgilendiğini, cümle âleme göstereceğin fotoğraf ve videolardan geçtiğine iman etmiş insanlar var. Eğitimli ya da eğitimsiz, fakir ya da zengin fark etmiyor, bazı anneler çocuğunun her anını kaydedip diğer insanlara sunma performansı paydasında eşitlenip bütünleniyorlar. Peki, bu çocuk için nasıl bir anlam ifade ediyor?

Aileler, ultrason görüntülerinden, doğumhane fotoğraflarına kadar paylaşmaya başlıyor ve çocuklar da bunu doğal bir süreç olarak görüyor. Çocuklar, bebeklik ve ilk çocukluk dönemlerinde ebeveynlerinin yaptığı her şeyi en iyi en doğru olarak adlandırır. Bir şeyler yaşanırken “Bunu bildir, bunu göster, eğer bu sende kalırsa aslında yapılmamış sayılır.” bilinci zamanla oluşmaya başlar. Dünyadan aldığımız mesajlara karşı tutumlarımız ilk şemalarımızı oluşturuyor. Oluşmuş bir şemayı ileride değiştirmek yeni bir şema oluşturmaktan daha zor. Yetişkin olunca “Bunu neden böyle yapıyorum neden burada böyle tepki verdim?” sorusunun cevabı, işte ilk kurulan zemindeki şemalarımızda saklı.

Görselliğin önemli olması kâinatla ilişkimizi zedeler

Herkesin kırmızı çizgileri vardır ve çocukların kırmızı çizgilerini anne babaları korumak zorundadır. Anne babalığın kuralı, çocuklarının fiziksel olarak ihtiyaçlarını karşılamak, duygusal ihtiyaçlarını gidermektir. Ahlâki ve insani değerleri öğretmektir. Bu esaslar, çocuğunun her anının sunma performansı uğruna ihlâl ediliyor. Bazı anlar gösterilme uğruna heba olur, değerini kaybeder aslında. Yaşanan anların değerli olduğunu sadece çocuklarımıza göstermemiz gerekir. Yaşananlar bize aittir. Paylaşılacak fotoda güzel çıksın diye, kumda oynayan çocuğun etrafında itina ile malzemeler yerleştiriliyor “Tam şuraya kovayı koyalım, sen şurada dur, elinde kürek şöyle dursun, ay çok yalın, basit oldu. Bu olmaz, kumdan üç katlı kaleyi yapalım da öyle çekelim.” deniyorsa zamanın doğallığına ket vurulur. Bir nevi o çocuğun kumla kürekle ilişkisi, yani nesne ile ilişkisi zedelenir. Çocukların nesnelerle, kâinatla ilişkisini zedelenir ve artık çocuk, ilişkilerini bu minvalde kurmaya başlar.

Gözler; kalbe giden yol, aslında bizim anları yakalama ve barındırma yerimiz. Bizi insan yapan her halimizi idealize edilmiş kurgulanmış karelere sığdırmaktan vazgeçmeliyiz. Aslında yetişkin bir insanın rızası nasıl alınıyorsa çocukla ilgili paylaşım yapılırken de “Burada rıza var mı?” diye düşünülmeli. Çocuk henüz buna karar veremeyecek olgunlukta. Sırf bizim çocuğumuz olmasını; tüm hayatını, yaşadıklarını paylaşmamızın haklı gerekçesi olarak kabul etmemiz anlamına gelmiyor. Herkes saygıyı hak eder, hele de çocuklar saygı görecek ki o da gösterecek. Çocuklara sevgi vermek tek başına marifet değildir. Saygının olmadığı yerde sevgi yetersizdir, sorunludur.

Herkes çocuğu ile böyle ilgileniyor aman beni ilgisiz zannetmesinler korkusundan türemiş bir anlayış, yapacak daha güzel bir şeyler bulamama endişesi ile sığınılmış bir aktivite peşinde olan; ama filancanın annesi diye başlayan çocuklarının denetim cümlelerinden kaçmayı sağlayan bir refleks mi? Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Annelik gösteriş yapmayı gerektirmez. Çocuğuna rehber olmayı düstur edinen anne veya baba “zannetmesinler korkusuna” düşmez. Ya da “zannetsinler telâşına” çünkü önce kendinden sorumlu olduğunu, yaptığını önce kendinin değerlendirmesi gerektiğini bilir. Abdestinizden şüpheye düşmenize benzer, annelik yaparken de eminlik hissini başkalarının annelik tarzıyla test ederseniz olmaz. Herkes farklıdır, aktivite anneleri ile yarışmaya girmek anlamsızdır. O çarkın içine girdiyseniz, bir girdap misali dönüp kaybolursunuz. Çocuk amacına ulaşmak için “Filancanın annesi…” der elbette, aslında dener. Bebekken ve ilk çocuklukta anne babasına hayran olan çocuk, büyüdükçe çevresi oluştukça çok noktada kıyaslamaya başlar. Manipüle olmak ya da olmamak ebeveynin elinde. Yetişkin manipülasyonları görmek ve kontrol altına alabilmek zorundadır. Bilmelisiniz ki annelik konusunda mükemmel olmanız beklenmiyor “iyi” olmanız yeterli. Annelerin bir filtre sistemi oluşturması gerekir. Her geleni almak, yapmak, uygulamak yerine, kendi gerçeklikleri içindeki “normal anne” kriterlerini belirlemelidirler.

Bir de daha profesyonel, blogger anneler var, şucu bucu anneler. Onlar için ne söylersiniz?

Bu anneler için çocuk, pahalı bir aksesuar gibi. Biodatalarında “pıtpıtın annesi” yazıyor. Kamusal alanda kendilerini yalnızca çocukları üzerinden ifade ediyorlar. Aslında iç ses olarak “Bu harika varlığı ben doğurdum.” diyorlar. Nereden tutsanız hastalıklı bir vaziyet. Heveslerinin kaçmadığı bir oyuncak gibi sürekli oynuyorlar bu çocuklarla. Bizlerin de bu oyuna seyirci olmamızı istiyorlar.

Bir de aktivite anneleri sürekli görünürlük içinde oldukları için planlı ve bir amaç dâhilinde davetler alıyorlar, yani işin içinde iş var.  Şu ünlü aktivite annesi gitmişse orası elit bir yerdir, denilsin bizim de bilinirliğimiz artsın, diyen mekânlar var. Kendi anneliğinin kalitesini, zengin aktivitelere bağlayan bir anne, birçok boyut varken kendisini tek bir kanalla sınırlı bırakacaktır.

“Yeni anneler” ve “yeni çocuklar” teknolojinin kölesi olarak hayatta kalmaya, ayakta durmaya çalışıyor. Bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?

Teknoloji artık hayatımızda bundan kaçış mümkün olamaz. Teknolojinin kontrolüne girmek yerine, kontrol edebildiğiniz bir ilişki kurmak. Bunu çocuğumuza da öğretmeliyiz.

 
Çocuk-aile ilişkilerinde en büyük gerilim, zaman ve mekân örgütlenmesi üzerinden yaşanıyor. Zamanı ve mekânı, tüketimden bağımsız bir şekilde örgütleyemeyen anne babalara nasıl uyarılarda bulunuyorsunuz?

Kırsal kesimde büyüyen, bir de şehir yaşamına dâhil olan çocuklar var. Kırsalda deneme yanılma, keşfetme, gözlem gibi birçok yöntem bulunuyor. Oyunlar, gündelik yaşantının içinde formatlanıyor. Şehir hayatında yaşayan çocuğunsa benzer ortama sahip olabilmesi için bir organizasyon yapılması gerekiyor. Görerek, yaşayarak, yaparak öğrenme, bilme, deneyimleme şansı kısıtlı, bu sebeple buradaki ihtiyaçları, boşluğu hemen fark edip düzenleyen bir sistem oluştu. Çoğu şeyin maddi bir bedeli var. Kırsal kesimde yaşayan çocuk zamanı ve mekânı annelerinin babalarının ajandası ile yaşamıyorken şehirde yaşayan çocuğun anne babası oyun saatlerini ve oyunu satın alıyor. Tabii bunu tamamen yadsımıyorum ama satın almadan yapılan çalışmaların, deneyimlerin de bolca olduğu unutulmamalı.

Unutturulmaya çalışılan; doğallık. Anne ile çocuk beraber zaman geçirecekse bunu size gösterecek bir kursa yazılmanız gerektiği empozesi var. Oysaki satın almadan yapılan yaşam becerileri kazanma ayrıca anı biriktirme sermayeniz. Kumsalda çakıl taşı toplamak bedava meselâ. Yere uzanıp bulutlardan hikâye oluşturmak da bedava ve hatta ip atlamak, topla oynamak 2-3 lira pahasında. Ama bunları yaşayacak mekânlar elimizden her geçen gün alınıyor.


AVM’lerde etkinlik avına çıkmış ebeveynler, çocuklarına gelecek adına ve ruh dünyalarına katkı adına neler verebilirler? 

AVM’ler sadece etkinlik diyarı olmaktan ibaret değil, daha ötesinde yaşam alanı. Hayatlarını orada geçiren, oralarda büyüyen çocuklar var. Kimi ailelerde hafta sonu, sabahın köründe kahvaltı ile başlayan AVM yaşantısı; market alışverişini müteakip AVM koridorlarında günlük yürüyüş ile devam ediyor. Büyük mağazalara sıla-i rahim yapan insanlar var. Hatta çocuk orada çalışanların ismini bilir, onlar da çocuğu ismini. Öğle yemeği de yenilir, çocuğa uygun bir animasyon filmine girilir. Oyuncakçıya uğranılır, bu ritüellerle yaşayan insanlar var. Her yeni çıkan oyuncaktan haberdar olan çocuklar. AVM’lerin vazgeçilmezi, yere uzanmış kriz geçiren veya tepinen çocuk görüntüleridir. Zamanla dönüp bakmamaya, çocuğun başına bir şey mi gelmiş endişesi yaşamamaya başlarsınız. Bu aileler için bol gürültülü, müzikli, karanlık, yanar döner ışıklı; bir gece kulübünü andıran, çocuklar için hazırlanmış jetonlu oyuncakların olduğu oyun merkezleri diğer bir uğraktır. Sadece bir etkinliğe katılıp çıkacaklarını düşünürler ama saatleri geçip gitmiştir. Ayırdıkları bütçenin 3-5 katını harcadıklarını fark etmezler bile.  Alışveriş üzerine yapılandırılmış, gökyüzünün görülmediği, insanların sürekli ellerinde poşetlerle dolaştığı ve zemin altında radyasyon taşıyan kablolarda yüklü negatif iyonlu kabinlerde bebeklerin emzirildiği ortamlarda; çocuğun ruh dünyası nasıl şekillenecektir, sorusunun cevabı ümitsiz ve karanlıktır.

Yeni medya çağında, kamusal sorumluluk sahibi mercilere neler öneriyorsunuz/söylüyorsunuz?

Devlet içerisindeki ilgili birimlerin, STK’ların, topluma mâl olmuş, söz sahibi ilim bilim insanlarının, bu konuda duyarlı olması, konuyu gündemlerinde tutması gerekiyor. Teşhircilik hastalığının artık annelerimizi, ailelerimizi esir almaması için uyarılarda bulunmaları, önlemler almaları gerekmektedir. Bu konuda yetkililiklerle konuşulması, tartışılması, yakından takip edilmesi gerektiğine inanıyorum. Uzmanların psikologların, sosyologların görmedim, duymadım bilmiyorum, tutumunu değiştirmeleri gerekiyor. Aldığımız ilim bunun gereğini yapmak için bulunduğumuz konum, doğru olanı gerçekleştirmemiz için bize verilmiştir. Bu konuda duyarlılık ve farkındalık oluşturulması, gözlem ve incelemelerin yapılması, kamu spotları hazırlanılması, oturumlar düzenlenmesi, çalışmalar yapılması elzemdir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir