DİJİTAL DÜNYADA ANNE OLMAK

Bu konu ile ilgili yazı yazmamı isteyen editörüm önce kendi fikirlerini söyledi. O da bir anne biri bebeklik biri çocukluk çağında iki evladı var. Bir uzman olarak yazınızı bekliyorum, dedi. Editörümüzün kendi izlenimleri, annenin yapaylaştırılması, değersizleştirilmesi, doğal annelikten çıkarılması yönündeydi. Epey bir düşündüm. Birden bir yazı çıkamadı, önce çevremi dinledim; onların izlenimleri ne? Çalışan, çalışmayan annelerle konuştum. Sosyolog, öğretmen, psikolojik danışman, ilahiyatçı uzmanlarla da… Sonra dijital dünyada fenomen anneleri takip eden annelerle… Sonra bu hesapların sayfalarına girdim, okudum, daha doğrusu hayatlarını seyrettim.

Toplumbilimcisi siyasi bilimler mezunu bir arkadaşım “Dijital dünyadaki fenomen anneler için çocuk neredeyse bir aksesuar, pahalı bir arabaya sahip olmak gibi bir şey.” dedi. Amacın araçsallaştırılması meselesine girdik. (Kendisinin de 3 yaşında bir oğlu var.) Arkadaşım devam etti, “O çocuk açısından düşünsene! Hayatta en güvenebileceğin insanlar, seni kişisel tatmin aracı olarak kullanıyor, ne feci değil mi?”  

Yirmi yıllık eğitimcilik hayatımda annelik eğitimleri verdim, çocuk bebek gelişimi, sağlığı, psikolojisi üzerinde konuştum. Ama hiçbir zaman anneliğin bu kadar prim yaptığı bir zamana, annelerin çocukları üzerinden bu kadar para kazandığı bir döneme denk gelmedim. Bunun çıkış noktası ne oldu onu bulmak lâzım, dedim dijitalde ilk pimi kim çekmiş start vermiş bakalım dedik.

Dijital dünyada annelik için blog yazmak, önemli var olma kriterlerinden biri. Sanırım çoğu fenomen anne blog sayfasını açarken bunu düşünmemiştir bile. Çocuğunu pışpışlarken fotosunu çekmenin, çocuğunun akan burnunu silmenin detaylarını uzun uzun yazdığı yazının, bu kadar ilgi alabileceğini nerden bilecekti. Bu fenomenlerin kendisine bile şaşırdığına eminim. Çoğunun, kendi çocukları dışında hiçbir çocukla bir deneyimi yok. Ama artık bazıları uzman. Dijital alanda çalışmak için çocuğu yeterdi; sonuçta her çocuk aşağı yukarı aynı değil mi! Bazılarınınsa konuyla ilgili bilimsel kimliği de var ama ancak çocuğu vasıtası ile bilgisine ulaşabiliyoruz. Akşam yatağındaki çocuğuna okuduğu masalı ben de dinliyor, çocuklara hangi masallar okunur öğreniyorum. Bilimsel makaleyi kim okur değil mi; beslenme, sağlık, psikoloji vb. konularda da bilgi verebilmek lâzım. Şimdi biz evin içinde zıp zıp zıplıyoruz ama bunu neden yapıyoruz biliyor musunuz, demeniz lâzım…

Biz bugün şunu yedik, bunu içtik, hop oynadık hop güldük de diyebilirsiniz;  biz şunu buradan aldık, bu marka çok güzel bilin istedim, bakın şu bebek arabasını almak lâzım, hem de indirimde heştegle/etiketle, diyen paylaşımlar da yapabilirsiniz. Ya da biz tatile de çıkarız, çocuk sırtımda müze gezer ama köye de gideriz, daldan armut da toplar benim doğurduğum harika çocuk.

Bu annelerimizle yolculuk genelde şöyle başlıyor; hamile kalıyorlar, takipçileri gün gün bekliyor. Doktor odasından hep beraber bebeğin cinsiyetini öğreniyoruz. Doğuma girebiliyoruz meselâ, zaten takip ettiğimiz annenin doğum hazırlığı dahil her şeyini biliyoruz. Sancılarının kaç dakikaya düştüğünü bile. Nitekim doğum şekillerinin her biri hakkında bilgi sahibi oluyoruz. Gelsin lohusalık. Tüm ihtişamıyla “baby shower”ını takip ettiğimiz annemiz lohusalıkta ağlıyor mu gülüyor mu? Lohusalık şerbetine karahindiba da konulmuş mu, konulmamış mı biliyoruz. Üst kat komşumuza ne olmuş bilmezken ömrümüzde görmediğimiz annelerin her şeyini, gerek DM atarak gerek paylaşımın altına yorum yazarak kutluyoruz, geçmiş olsun diyoruz. Onunla sevinip onunla ağlıyoruz. Meselâ çoğunun eşlerini de tanıyoruz. Sabah işe giderken nasıl gitmiş, anneye destek olmuş mu, babalığı ne boyutta yaşamış; hem harika eş, hem harika baba olmuş mu? Çoğu olmuş, nereden mi biliyoruz; sosyal medya annelerimizin bu babalara -eşlerine- düzdüğü methiyelerden.

Gördüğüm kadarıyla Instgram en sık kullanılanı. Bu platformda bir anne olarak var olmak istiyorsanız, önce anne ile biten bir isimle sayfa açmanız gerek. Artık ne olursa fark etmez istediğiniz sıfatı, ister mesleğinizi ister bulduğunuz bir lakabı  “anne” kelimesinin önüne eklemeniz yeterli. Tabii eksantrik olursa daha iyi. Biodatanıza ilk şu yazılacak “Pıtpıtın annesi” ya da “üç çocuk annesi” kendinizi bunlarla tanımlamanız lâzım. İhtişamlı olsun olmasın paylaşımlarınızda subliminal mesaj olarak “Bakın bu harika şeyi ben doğurdum.” demelisiniz. İşin en zor kısmına geliyorum, bu gerçekten de bir külfet. Mutlaka her gün bir paylaşım, ne olursa o gün Allah ne verdiyse. Bir blogcu anne, gecenin bir saati paylaştığı fotoğrafa şunu yazıyor. “Bugün başka işlerim vardı, onları paylaştım sizle. Az daha bizim tatlış Cicican’ın bir paylaşımını yapmadan uyuyacaktım. Kusura bakmayın.” Bu işe soyunmak isteyen anneler babalar, yani neymiş sorumluluklarınız var takipçilerinize karşı. Dişi çıkmış mı, kakasını yapmış mı, banyo da yıkanırken ağlamış mı, bunları takipçileriniz merak edecektir. Çünkü sabah kahvaltı fotosu gelmediğinde demek ki o gün kahvaltı yapılmamış, anne ve çocuğu aç mı kalmıştır acaba, endişeye düşmemek elde değil.

Diğer sorumluluğu ise bu dijital annelerin bol etkinlik yapabilme gücüne sahip olmaları. Böyle bir sayfa açmadan önce etkinlik yapabilme performansınızı test edin. Her gün bilmem kaç farklı özel orijinal etkinlik yapabilme kapasiteniz ne? Meselâ iki tahta çubuk, bir ceviz kabuğu ve bir de elinizde iplik var diyelim, ne yapabilirsiniz? Masa başında oynadığınız kutu oyunlarında hep kim kazanıyor, bulmaca çözebiliyor musunuz? Meselâ bol kahkaha pür neşeli olabilecek misiniz paylaşımlarınızda? Evinizin her odasını her köşesini paylaşabilecek misiniz? Çünkü cemi cümle sizin koltuk takımlarınızdan, nevresim takımlarınıza kadar bilmek isteyecek; buna cesaretiniz var mı meselâ?  Belki de sayfayı açmadan önce kırık dökük, eksik gedik ev eşyalarını değiştirmeniz gerekebilir. Evinizin hep derli toplu olmasına gerek yok, bu bir kolaylık; etkinlik yaparken işte bakın bizim ev de dağıldı, kirlendi, deme hakkınız var. Daha doğal olur, daha çok sevilirsiniz. Ama nerede ne etkinlik var bilecek; gece gündüz demeden, evladını alıp gidecek, deneyimleyeceksin. Yaptığın etkinlik bozulmadan çekeceksin ki ben, bu fenomen annelerin fotoğrafçılık kursuna gittiğini düşünmekteyim. Açı, ışık, filirtleme, selfie/özçekim tekniğini kendiliklerinden öğrenmişlerse tek kelime ile bravo!

Etkinlik oyun her türlüsünü bil, yetmezzzz… Zevkli, hoş, komik, tematik kurgulanmış masalar da kurmalısın. Biliyor musun bakalım onca mama, yemek, sağlıklı beslenme tarifi? Hatta kendi uydurduğun bir tarifin var mı, yoksa hemen bulmalısın. Anne tasarımcı ise masa kurulumundan yürür, eğer edebiyatçı ise bahçede koşan çocuklarından esinlenerek yaptığı şiirden… Ne bileyim artık hünerinize kalmış.

Ama kitap okuma durumun nasıl bir de bunu bilelim. Çocuk kitaplarının her türünü okuman lâzım ki arada paylaşımlarında evet “Montessöri de böyle demiştir.” demen gerek. Sabredersen, uğraşırsan, doğurduğun çocukların sayesinde alanda otorite olman an meselesi. Firmalar peşinizden koşacak merak etmeyin. Tüm mahremiyetini paylaşabilmen en önemli kriter. Yoksa niye takip edilesin ki! Oysa mahremiyet bir kutsalımızdı değil mi? Ya da bana mı öyle öğretildi? Sanırım şimdi pek prim etmeyen bir şey.

Ben işin çocuk boyutuna değinmek istiyordum ama bilmem ne anne olabilmen için tüyolar verdim, bak şimdi.  Durun konuya gelelim; merkezimde çocuk var, çocuğun hakları… Ya ileride derse ki anne benim tüm çocukluğumu seyretmişler. Truman Show filmini izlediniz mi; işte çocuğunuz büyüyüp “fenomen geçmişini” fark ettiğinde kendisini o filmde gibi hissedebilir. (Filmi bilmeyeler izlesin, konusunu yazamayacağım şimdi.) Çocuğun hakkını, mahremiyetini koruması gerekenler kimdi; anne babaydı. Geçmiş olsun çocuk. Artık her anın, oynadığın oyuncak, içtiğin ilaç, neye ağladığın, kime güldüğün, neden korktuğun herkeslerce biliniyor. Yetişkin olduğunda ya da ergen, hiç tanımadığın bir teyze sana yaptığın bir davranış karşısında “Seni gidi seni sen bebekken de böyle yapardın.” diyebilir. Şaşırma evlat. Sen sunulmaya alıştırıldın, maalesef artık dış motivasyonların, iç motivasyonlarından yüksek olacak. Kendi içsel süreçlerinden geçip büyümen için belki de ileride destek alman gerekecek. Meselâ kendi halinde oynarken annenin bir “Bak!” demesiyle oyunu bırakıp hemen gülümsemek zorundaydın. Yaptığın şeyin fotoğrafı çekilmeden kullanamadın. Meselâ çantasında günlerce makaron taşıyan bir genç “Fotosunu çekip paylaşamadığımdan bir türlü yiyemedim.” demişti. Bakın gördünüz mü ne yapıyoruz bu çocuklara? On, on beş yıl sonra daha net göreceğiz.

Şimdi işin bir başka boyutuna gelelim araştırmalarım sadece “bilmemne.anneler” üzerinde değil, takipçilerini de merak ettim, onların durumu nedir?  Onlardan bazılarıyla tanışma imkânı buldum ya da bazıları beni buldu. Şunu da bunu da yazın dediler. Bir hocamız vardı şöyle derdi “Bu hayatta şöyle de böyle de olabilirsin, tiyatro sahnesi gibi derdi. Ya sahnede figüran bile olsan oyuncu olmayı tercih edersin ya da oturup seyirci olmayı.” Bunca annenin hayatını seyrederek de “hayatımızı” geçirebiliriz ya da kendi hayatımızı yaşamayı tercih edebiliriz. Çünkü dijital hayatta kişileri takip edebilmen için bolca zamana ihtiyacın olacak. Sonra sonra başkalarını izlerken kaybettiğin zamanda yapamadıklarına yanabilirsin. Hem kariyer yapıp hem de evde “iki dakikada” waffle yapabileni izlerken bir bakmışsın akşam olmuş, ancak bir çorba yapışına içlenebilirsin. Günde on etkinliği yapmayı bir yana bırak, sırf o etkinliklerin malzemelerini alıp tedarik ederken tık nefes olmana içerleyeceksin. Beceremiyorum, eksiğim diyeceksin belki de… Bak onu da bunu da yapıyor, üstelik “bilmenne.anne” sıfır beden, bir de eşiyle baş başa tatile çıkabiliyor, derken sen kilolarına takacaksın, elindeki imkânlara, sana özel yer ayırtıp  bir yerlere götürmeyen kocana takacaksın. Belki de o evde boğulacaksın, başarısız hissedeceksin, çocuğuna kızdığında, niçin bağıran çağıran bir anne oldum, diyeceksin. Ben bu kadar etkinlik yapamıyorum, sanırım benim çocuğumun beyni gelişmeyecek, deyip anneliğine bir eksi daha vereceksin. El alemi seyrederken senin alemin ne olacak?

Gerçek arkadaşlıklara vesile olacaksa seni diğer annelerle buluşturup sosyal yanını motive edecekse amenna, bu paylaşımlar anneliğine ekstra bir şey katacaksa eyvallah. Dibe çekip yetersiz hissettirecek, üstüne çocuğuna bağırmana sebep olacaksa takip etme istersen be güzel annem, genç annem tatlı annem.

Dijital dünya artık hayatımızın içinde; tıpkı gerçek dünya gibi içinde iyi kötü haller var. Dijital dünyada da istediğin gibi var olabilir, kendini ifade edebilirsin. Gerçek dünyadaki maskelerini orada da takabilir, pırıltılı bir kimlik kişilik sunabilirsin. Çağımızda bize düşen dijital dünya kullanmamak, kaçmak değil, hayra kullanmak ve hayra kullananları bulmak. Güzellik ve fayda için kullananların sayısı artar dileğimle…

Başkalarının hayatını izlemek bana iyi gelmiyor, o dünyanın içinde yorulduğumu fark ettiğimden arada izlemeyi bırakıyor, bakmıyorum. Kendi hayatım kaçmasın, anneliğimi yaşamadan geçmesin. Senin de sadece anneliğin değil, birçok kimliğin var; her biri çok değerli onları da var et!

Hayatta eylem ağırlıklı yaşıyorsan sözle ifadeye ihtiyaç duymuyorsun, şayet söylem ağırlıklı yaşıyorsan bu defa da eylem de eksiklik oluyor. Dijital dünyada dengeli annelikler dilerim.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir